Sanrılar Romanı - Günay Aktürk | Yazar Günay Aktürk

Sanrılar Romanı – Günay Aktürk

Sanrı Nedir

sanrılar romanı

Sanrı” kelimesinin ruh bilimindeki karşılığı şöyledir: “Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon” Ne diyordu Attila İlhan: “Olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey.

Kapaktaki siyah olan surat da içimizdeki “ben.” Yani küçük sanrı. Dışarıya çıkıp kendince terör estirebilmek için bazı ihtiyaçlarımızı cicili bicili renklere boyayıp bizlere güzel göstermeye çalışıyor. Arka sıralardaki izleyiciler de görsün diye abartılı makyaj yapan bir tiyatro sanatçısı gibi. Buna göre aşk, gerçeklik algılarımızla oynayan yoğun bir duygulanım hali olmalı.

Adının anlamını bilmediği halde çağrıldığında dönüp bakan bir delidir aşk! Var olup olmadığını kestirmek zordur fakat şiddetli acılarını koyacak bir kalıp bulmak kolay mıdır? Kızgın alevlere sarılır da öyle gelir çünkü. Kadın cinayetlerinin: “Çok seviyordum hâkim bey!” savunmasını düşünürsek, belli ki yeterince anlaşılmamış. Freud’un: “Aşk yoktur, libido vardır.” sözünü de unutmamalı. İşte bütün bunlara “Sanrılar”ın diyecek bir sözü var.

Sanrılar Sanrılı Bir Kitap Önerisidir

Aslında kitabın adını “yüzleşme” koysam daha isabetli olurdu. Gerçi sanrılar da on ikiden vurdu ya… Her ne kadar öyle görünse de bu bir aşk romanı değil. Olay örgüsü başka türlü de gelişebilirdi. Sıklıkla kitap önerisi yaptığımız halde bir kitabın nasıl okunması gerektiğini bilmiyoruz. Bakın bu çıkarımda son derece ciddiyim.

Her kitabın bir ana teması vardır ve olaylar o temanın etrafında gerçekleşir. Tabii ki yazarın bundan haberi varsa. Okuduğunuz yapıtın faydasını görmek istiyorsanız ana temaya odaklanmalısınız. Bu kitabın meramı nedir? Çoğu kitap bu bilgiden habersiz olan okuyucuların elinde amacına ulaşamadan yüzeysel bir okumayla tozlu raflara gömülüyor.

Sanrılar yüzleşmenin romanıdır. Taylan, en temel güdülerinin baskıcı arzularından habersiz bir halde ağır bir aşk acısı çekerken, o duyguyu tanımlamakta zorlanır. Nedir aşk? İlahi bir duygu mudur o? Kutsal mıdır? Çektiği acı bu kadar yoğunken neden bir başka kadını da pekâlâ arzulayabilmektedir? Yoksa insan özünde çok eşli bir canlı mıdır? Ya kadın? Erkeğin güdüleri güdüdür de kadının ki patates püresi midir? İşte Sanrılar ın aradığı yanıt da tam olarak budur.

Bazı yorumlar aldım kitaba dair. Taylan ve Asya’nın seçimleri hakkında yorumlar. Bu iki karakter sadakat konusunda beceriksiz oldukları için öfkelenmişlerdi. Aslında öfkeleri kendilerine idi. Çünkü ben hayali bir karakter yaratmadım. İnsana baktım ve ne gördüysem onu yazdım. Sadakatsiz bir karaktere sövmek en çok sadakatli insanların işi olmalı. Tabii ki kimseyi yaftalamıyorum ama romanın adı bu yüzden “yüzleşme” olmalıydı diyorum:Yüzleşme! Ben size kendi doğanızı sundum. Okuyun ve size ait olan parçayı bulun : )

 

Günay Aktürk

Sanrılar Günay Aktürk

Kitabı temin edebileceğiniz online kitap sitelerinden bazıları:

Tanıtım Bülteninden

“Kişinin yaptığı her seçim, kendi doğasına açtığı savaşın bir cephesidir aslında. Özgür irade dedikleri şey koca bir yalan. Bir şeyi seçmek zorunda kalmak o konuda hiçbir özgürlüğün olmadığının en bariz göstergesi değil midir? İnsan meyleder, arzular ve bir şeye sahip olmak ister. Sahip olduğunda sanki bütün büyü bozulur ve eski iştahının zerresine bile özlemle bakmaya başlar. Burada sahip olunan şey değil, onu elde etme sürecinde duyulan derin kazanma arzusudur. Hedeflenen şeyler sadece cinsel dürtülerle tanımlanamayacak kadar geniştir. Saygınlık, sevgi açlığı, beğenilme arzusu, ego, kibir, maddi-manevi çıkarlar işin içine girince cinsellik denilen faaliyet yirmi dört saatin en fazla yarım saatini kapsar; Halbuki diğer arızalı duygular uykuda bile çalışmaya devam eder.”

Diğer kitaplarıma da göz atabilirsiniz 

Bir yanıt yazın